Yıllardır Türkiye ekonomisinin, özellikle üretim gücünün tek bir bölgeye ve birkaç kente sıkıştırılmasının hem doğru olmadığını hem de riskler içerdiğini söylüyoruz. Ne yazık ki, şu an Türkiye ekonomisinin %80’i Marmara Bölgesi’ne, özelinde İstanbul ve İzmit Körfezi bölgesine, bir kısmı Bursa ve Trakya bölgesine hapsedilmiş durumdadır. Aktarılan kaynakların, yatırımların çoğu bu bölgededir. Hatta inşaat dediğimiz rant ekonomisi bile gündeme gelse, yine bu bölgede bir rant yaratılıyor. Türkiye geleceğini bireysel olarak da, ekonomik yatırımlar olarak da bu bölgede artıyor. Bu da bu bölgelere aşırı göçü tetikliyor, kentsel sorunları çözülemez hale getiriyor. Sonuç: Zenginliğin ve kalkınmanın homojen yayılamadığı, bir tarafı zengin diğer yanı yoksul, kalkınmamış veya potansiyeli ölçüsünde kalkınamamış kentler ve bölgeler… Çözüm; Türkiye’de yeni ekonomi bölgeleri oluşturmaktır. Bölgesel ekonomileri desteklemeden homojen ve adil bir kalkınma sağlayamayız. Türkiye tüm zenginliği ve tüm destekleri bir bölgeye aktaramaz. Türkiye’nin çok önemli zenginlikleri barındıran potansiyel bölgeleri yok sayılamaz. Bu, ülkenin zenginliğinin israfıdır. Mersin ve Adana gibi iki güçlü kentin oluşturduğu Çukurova işte bu potansiyel bölgelerden birisidir. Biz şuna inanıyoruz ki; eğer Çukurova Bölgesi yeni bir ekonomi havzası ilan edilse, planlı bir ekonomi ve destekle, inanın 10 yılda yarattığı ekonomik güçle yeni bir Marmara Bölgesi olur. Çukurova’nın hinterlandı olan Gaziantep, Kayseri, Hatay, Kahramanmaraş, Osmaniye, Konya, Karama ile birlikte Doğu Akdeniz Bölgesi ekonomik değeriyle yeni ve çok daha güçlü bir Marmara Bölgesi oluşturur. Şu an İstanbul, İzmit başta olmak üzere Marmara Bölgesine verilen desteklerin beşte biri, bütünsel bir ekonomi bölgesi temelinde Çukurova’ya ve Doğu Akdeniz’e verilse üretimde, istihdamda, ihracatta Marmara’yı geçecek potansiyelimiz var.
Her destekte akla ilk gelen yer İstanbul
Ancak, gelin görün ki, hala İstanbul’a verilecek destekler konuşuluyor. İstanbul ve Marmara hala destek bekliyor! Oysa; İstanbul ve İzmit körfezi başta olmak üzere Marmara Bölgesi çok ürettiği, çok ihracat yaptığı, çok istihdam yarattığı için devlet daha çok oraya destek vermiyor; aksine, devlet daha çok Marmara’ya destek verdiği için Marmara daha çok üretiyor, daha çok ihracat yapıyor, daha çok istihdam yaratıyor. Yani, eğer kamu diğer potansiyeli güçlü, doğru bölgelere aynı destekleri verse, oralar da üretim, ihracat ve istihdam değeri ile birer Marmara olurlar. Neden yeni Marmaralar yaratmıyoruz?
Yeterli destek verilse Çukurova Marmara’yı geçer
Bugün Çukurova ve Doğu Akdeniz Bölgesinde yatırımcılara uygun hazine arazileri yatırım yeri olarak sağlanabilse, yatırım arazileri üretilebilse; bugün Mersin’in beklediği Ana Konteyner Liman Projesi hayata geçirilse, bugün Akdeniz Sahil Yolu tamamlansa; Mersin ve Adana, havalimanına erkenden kavuşabilse; bugün Mersin ve hinterlandı sektörel sanayi siteleri ve OSB’ler için daha uygun yerler bulabilse; Mersin teknoloji geliştirme, katma değer artırma, kapasite büyütme anlamında daha çok destekler alabilse; kısacası, algı anlamında bile olsa artık Marmara dışındayeni ekonomi bölgelerini destekleme kararı daha etkin bir açıklama haline gelebilse, inanın Mersin, Çukurova ve Doğu Akdeniz, Marmara’nın yarattığı ekonomik değerin ötesinde bir değer yaratır. Katmadeğer yaratan her bölgeye destek verilmesinden yanayız. Bize daha çok verilsin demiyoruz. Ama destekler adil verilsin. Yatırım kararları siyaset üstü olsun, planlı olsun ve verimlilik temelli olsun. Yerel dinamikler bu süreçlere dahil edilsin.
İşte önümüzde ekonomide bir dijitalleşme süreci ve yeşil mutabakata uyum süreci var. KOBİ’lerin teknoloji geliştirme, katma değer artırma, kapasite büyütme ihtiyaçları var. Bunlar kurumsallaşmalarını tamamlamamış, sermaye yapıları zayıf, borç içinde yüzen ve ayakta durmaya çalışan KOBİ’lerin tek başlarına yapacağı şeyler değil. Sürekli İstanbul ve Marmara için “özel teşvik paketleri” talepleri daha çok gündem oluşturuyor. Elbette İstanbul ve Marmara ülkemizin önemli bir değeridir ama biz de varız. Anadolu’da bu potansiyele sahip bölgeler var. Bunların başında kendi göbek bağını keserek bu güce ulaşan bir Mersin var, Çukurova var, Doğu Akdeniz bölgesi var. Destek verildiğinde, Türkiye’nin ekonomik zenginlik ve refahını kat ve kat arttıracağımıza inanan kentler olarak biz de bu özel teşvik paketlerini talep ediyoruz. Her şeye rağmen üreten, istihdam yaratan, ihracat yapan kentler ve bölgeler olarak biz de bu özel teşvik paketlerinden yararlanmak istiyoruz. Özellikle kamu yatırımlarımızın bekletilmesini istemiyoruz. Kentlerimizin öz kaynaklarıyla yapmak istediği yatırımların bekletilmesini ve yok edilmesini istemiyoruz. Plansız bir ekonomi istemiyoruz. Bir tarım-teknoparkı için 10 yıl beklemek zorunda mıydık? Lojistik merkez için bir 10 yıl daha beklemek istemiyoruz. Havalimanı için yıllarca beklemek istemiyoruz. Bunlar bizim ne şahsi ne de sadece kentimiz için talep ettiğimiz şeyler. Mersin’e yapılan her yatırım Mersin’den daha çok, çevresindeki illere hizmet vermekte ve bölgenin bir zenginliği haline gelmektedir. Mersin olarak asla gereksiz destekler istemedik. Mersin iş dünyası olarak hiçbir zaman iş dünyasını hazırcılığa ve kolaycılığa alıştıracak karşılıksız destekler talep etmedik. Biz böyle bir desteğin peşinde değiliz. Mersin iş dünyası olarak aslında Anadolu’nun, üreten Anadolu kentlerinin sesi olmak istiyoruz ve verimlilik esaslı olarak bölgesel ekonomilerin planlı olarak, özellikle yerel dinamiklerin görüşleri alınarak, yerel dinamikleri karar masalarına dahil ederek yapılacak bir kalkınma ve yatırım planlaması talep ediyoruz. Mersin aldığından fazlasını ülkesine veren bir kenttir. Çukurova ve Doğu Akdeniz aldığından kat ve kat fazlasını ülkesine geri verecek yeni ekonomi bölgesi olmaya adaydır. Bunun resmi olarak ilan ve ifadesi gerekmektedir. Bu, üreten Türkiye’nin yeni ekonomik kalkınma projesi olmalıdır.