İnsanın kendisine bile yalnız olduğu zaman içinde, aşkın ruhunu bedeninden önce sattığı zamandan da önce…
Gözlerini açtığında tüm çocukluğunu kaçırmış olmanın hüznüyle uyandı. Bir yazarın kaleminde can bulup onun sayfalarında sıkışıp kalma hissi bir türlü yataktan kaldıramıyordu onu . Belki sorulsaydı önsözü olmayan bir romanda yalnızca yazarın kaleminden dökülen kaderi yaşamaya mahkum edilen bu kadar çaresiz bir kahraman olmak istemezdi …
Özgürlük nedir diye sordu kendi kendine ? Sonra biran duraksadı özgürlüğünün tükenmez kalemin ucundaki mürekkep kadar ıslak olduğu hissine kapıldı belki de daktilo tuşlarının çıkarttığı ses kadar özgürdü…
Yalnızlığın hikayesinin anlatıldığı henüz nefes almayı terk etmemiş bir kahramanın son gününden bahsediliyordu. Üç beş sayfa sonra delicesine yaşamak isterken sırf kendini bilmezin biri istiyor diye son bulacaktı ömrü birden ürperdi, son bir kez daha görmek için sevdiklerini yataktan fırladı…
Sevecek o kadar insan varken yalnızlık reva görülmüştü ona. Yalnızlığın bir hikayesi olsa benimle mi başlardı diye düşündü. Aynanın karşısına geçip yalnızlığını kucakladı ve o kızıl saçlı melek yüzlü kızı görmek için kapıyı aralayıp düştü sokağa ilk sayfalarda adı geçiyordu. Neydi adı ? Hayal meyal hatırlıyordu yüzünü, nerden bilecekti ki adını ? Yanından geçerken yazar bir kez olsun dönüp baktırmamıştı . Yalnızlığa aşık olmasını istiyordu yazar, sırf sonunun bununla nihayete ereceğini bile bile . Belki sesini duyurabilir diye ‘Oysa aşklar böyle olmamalıydı.’ diye haykırdı. Birden yalnızlığı bütünüyle içine sindirmiş bir martı havalandı . Ona da reva görülen yalnızlıkla selamladı onu. Sanki senin tek dostun benim der gibiydi. Bir parça simit koparıp atmak istedi ama yazarın onun için kurduğu dünyasında aşk ve sevgi insan zihnini körelten bir duygudan ibaretti sadece , merhamete de hiç yer yoktu …
Zaman hızla ilerlemeye devam ederken bir kelebeğin kanadındaki ömrünü düşündü. Kendini onda bulan insanlar bir sonraki sayfada ne olacak diye sayfaları hızlı hızlı çevirirken uçuruma doğru sürekleniyordu . Ölümü nasıl olacaktı ? Her sonun bir başlangıcı vardır sözü onun için bir anlamsızlıktan ibaretti çünkü onu yaratan ona cenneti vaat etmiyordu. Son noktayı koyduğunda bir hiç gibi var olmayacaktı. Bir rabbi olsun istedi normal insanların ki gibi belki o zaman her okunmak için açıldığında ölümüyle sevgilisine kavuşabilecekti…
Yazar eline aldığı son kadehini içerken kaçınılmaz sonu düşünüyordu. Sona yaklaşırken sarhoş olması mı gerekiyordu ? Belki de yarattığı kahramanı ayık kafayla öldüremeyecekti. Ondan mı bu kadar çok içmişti ? Hangi ölüm böylesi bir sona yakışırdı ki ? Kaleminin keskin ucunu şah damarıma saplamadan önce son bir yudum daha aldı. Soğukkanlı bir katil gibi devam etti cümlelerine. Bir sigara yaktı. Düşünceli gözüküyordu. Belki de pişman olmuştu ama yüzündeki tebessümle karışık gurur duygusu kendisini ele veriyordu bu bir celladın kibirli bakışıydı. Takdire şayan bir iş çıkarttığını düşünüyordu. Peki ya elindeki kadeh, ağzındaki sigara, önündeki küllük. Bu kadar mı laubali son bulmalıydı benden aldığı ÖZGÜRLÜK …